15. ÇALMA - YALAN SÖYLEME
ÇALMA
Çocuklarda çalmaların büyük bir kısmı, aile çevresinin çocuğa mülkiyet ve mülkiyetle ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram ve alışkanlıkları aşılamakta başarı göstermemesinden ileri gelir. Okul öncesi dönemde çocuklarda kendine ait eşya kavramı yeterince gelişmediği için, çocuklar başka birine ait olan nesneyi yanlarında bulundurmak isteyebilirler. Ancak bu tür eylemleri ‘çalmak’ anlamında kabul etmemek gerekir.
Çocukların hırsızlıklarının bir bölümü, ana-baba baskısına ya da duygusal etkileşim eksikliğine karşı bir tür simgesel davranıştır. Bu tür hırsızlıklar doğrudan ana-baba otoritesine yöneltilmiş olabilir. Burada, hırsızlık başkalarına ait şeyleri çalma yoluyla onları atlatmak ve onlardan daha üstün olduğunu kanıtlamak ya da onların emir ve yasaklarına karşı gelmek için yapılır.
Çalma davranışının psikopatolojik yönleri:
Çalma eylemi bir anlık çatışma durumunu ifade eder. Aile içinde görülen böyle durumlarda ana-baba tarafından yeterli sevgi sağlayamayan çocuğun onlara ait bir eşyayla doyum yolu araması söz konusudur.
Ailelerin aşırı disiplinli katı tutumu, çocuğun diğer çocuklarla kıyaslanması, ailenin çocuğa maddi cezalar vermesi, çocuğun fiziksel ihtiyaçlarının karşılanmaması, ebeveynin paraya bakış açısı, önceki çalma davranışının pekiştirilmesi, çocuğun kendini değersiz hissetmesi (çaldığı değerli eşyalarla değer kazandığını düşünür) , ailenin sürekli kontrollü tutumu, kıskançlık ve rekabet duyguları, sevgisizlik ve ilgisizlik gibi nedenler çocuğun çalma davranışının altında yatan nedenlerden bazılarıdır.
Ailelerin dikkat etmesi gereken konular:
Anne ve babanın davranışları dengeli ve tutarlı olmalı, aşırı sevgi ya da katı bir otorite üzerine kurulmamalı, ana-baba çocuklarını özerk davranıştan yoksun bırakmadan korumaya özen göstermelidir. Çalma davranış bozukluğu gösteren çocuklarda; yargılayıcı ve aşağılayıcı tavırlardan uzak durmak, suçlayıcı tavırlar takınmamak, duyulan güvensizliği ifade etmemek, ceza ve yasaktan uzak durmak, gurur kırıcı davranışlar sergilememek ve şiddete başvurmamak gerekir.
YALAN SÖYLEME
Yalan söylemek bir hatayı gizlemek amacıyla gerçeğe uygun olmayan bir girişimde bulunmaktır. Bu girişim sözle olabildiği gibi jest, yazı ve susmayla da olabilir. Yalanın amacı, başkalarını yanıltmaktır.
Yaşamın ilk 5 yılında çocuğun yalan söylemesi konusunda endişe etmeye gerek yoktur. Gerçeğe sadık kalma çocukta giderek gelişen bir olgudur. Çocuğa yalan söylediğini kanıtlama girişiminde bulunmak yanlıştır. Sert cezalar suçlanmadan kaçmak için çocuğun yalan söylemesine yol açar.
3–4 yaş çocuklarının sık sık söylediği yalanlar, aslında gerçek anlamda yalanlar değildir. Sahte ya da görünürde başka bir deyişle, ‘’sözde’’ yalanlardır. Eğitimsel yanlışlıklar, sosyal ve moral anlam verme, kınama, üzüntüyle karşılama bu tür yalanları doğurur. Çocuk psikolojik gereksinmeleri nedeniyle gerçekdışı fikir, bilgi, söz ya da hayallere sığınabilir. Çocuk kurduğu hayalleri gerçek gibi kabul eder.
Alışkanlık halinde yalan söyleyen çocukların kişiliklerinde kendini kontrol edememe ve aşırı bencillik vardır. Bu durum çocukların eğitimlerinde onları sosyalleştirme işinin gerektiği gibi başarılamadığının işaretidir.
Görünürde yalan tam anlamıyla yalan olmasa bile, çocuğa ilk yalan söyleme yolunu öğretir. Çocuğa yalanı öğreten ikinci yol, taklittir. İlk önce diğer çocukları taklit eden çocuk, hemen sonra yalanın ona bazı olanaklar sağladığını tespit eder. Yalana yol açan başka bir olay, suçu çocuğa baskıyla kabul ettirmektir.
Aileye bağlılık, dayanışma, verilmiş söze saygı, çocukta çekingenlik, çocuğun kendisine fazla karışılması, iyi gelişmemiş ahlak bilinci ve grup içinde statü kaybetme endişesi çocukta yalan söylemeye neden olan faktörler arasındadır.
Yalan, kişiliğin bir eksikliği, bencilliğe ve kolaycılığa doğru bir çıkış, bireyi diğer insanlardan soyutlayıcı bir kendini reddetmedir. Yalanla mücadele yeterli değildir. Aynı zamanda dürüstlük, açık yüreklilik, içtenlik ve sevgi İçin de savaşım verilmelidir. Bunlar bireye denge ve mutluluk getirirler.